8 Temmuz 2010 Perşembe

BİR KUŞLUK VAKTİ GELİVERSEN

İnceden inceye tüten bir hasret, bir özlem ki hiçbir şeye benzemez
Doğduğum gün tanıdığım gündü, öldüğüm de kaybettiğim gün oldu
Ayrılık acısı işte bilen bilir, güneş dökerse gözyaşlarını
Belki o zaman diner çakıl taşlarının dizlerde bıraktığına eş bu acı…
/Gökten kaçar gibi dökülen yağmur damlalarını getir gözünün önüne
Bak, saklandı minik bir fidanın korunaksız ve narin gövdesine
O da direnemedi bunca hoyratlığa ve ağırlığa, eğiliverdi ta yerlere/
/Yakınında gördüğü bütün ağaçlar sapasağlam dururken ayakta
Minik fidan alabildiğine ve acıyla hissetti yalnızlığını
Derin-derin iç çekerek karıştırdı iki damla gözyaşını yağmura/
İşte böyle bir gündü canımın içi kendi içimde kayboluşum
Gene kabuğuma çekilmişim, aydınlık mı karanlık mı farkında bile değilim
Hiçbir şey değil eskisi gibi, ne sabah yürüyüşündeki meltem serinliği
Ne de güneşin iflah olmaz çekiciliği…

Daha dün gibi hatta bir saniye öncesi,
O kadar yakın yani, ya da hafızam oyun oynuyor benimle
Ellerinde kır çiçekleri oturmuşsun kapımın eşiğine de
O bildik babacan şefkatinle, beni bekliyorsun sanki…
İşte böyle canımın içi, bazen yıldız olurdun gökyüzünde,
Düşlerimi süslerdin, bazen ay ışığı olup, penceremde beklerdin
Yalansız, dolansız candandı sevgin, bazen bir çocuk gibi gözyaşlarımı sildin
Ellerimden tutarken ne kadar da şefkatliydin…
Ağlasam kahrolurdun, gülsem bayram ederdin
Birazcık mutlu edebilmek içindi bütün gayretin
Sonunda yüreğimi, yüreğine kattın, en büyük kötülüğü de böylece yaptın
Çok direndim, inkâr ettim ama olmadı canımın içi,
Bütün suç delilleri senin lehine iken seni nasıl sevmezdim…

/Kırmızı yapraklı nar, pembe çiçekli elma
Nasıl da nazireler yapıyorlardı fidancığın haline
Yenidünya gel dedi, gel canımın içi yaslan benim gövdeme
Teslimiyet içinde yaklaştı o ağaca güvenle sarılarak sıcacık sinesine
Kim bilir, kim bilir belki de ileride, doğardı bir aşk bile… Olmadı/

Bana gelişin bir kuşluk vaktiydi, gidişin ise akşamın kör karanlığı,
Bir yanlışlık oldu desek, ne bileyim işte beklide bir yanlış anlama
Yeni tanışıyormuş gibi, örneğin unutsak geçmişi...
Bir kuşluk vakti geliversen …Gene güneşim olsan… Olmaz mı...?

4 Nisan 2010 Pazar

BEN HEP BÖYLEYİM


Şimdilerde suyu kesilmiş bir değirmen sanki
Öylesine dalgın ve bir o kadar umursamaz
Umudu yitirmemeli her şeye rağmen, ister ki
Gelsin sevdiği Anka kuşunun kanatlarında
Sevgi aksın gönül çeşmesinin sonsuzluğuna…


Gene yıldızlar doğsun toprak ananın tavanına

Ay kıskansın çiçekleri, uçan kelebekleri
Kuş ve kurbağa sesleriyle dolsun dereler

Bereket yağsın tarlalara eskisi gibi…


Ekinler boy versin başak/başak
Yeşilin her tonu kaynaşsın günün güzelliğiyle
Papatyalar tempo tutsun baharın mis kokularına
Tembel kaplumbağalar çıksın yem yiyecek aramaya…

Düşler kurduk sayılan minval üzre, bulutlar yorgandı üstümüze

Baharı göz göze, diz dize karşılayacaktık hani seninle

Bir yerlerde hata yaptık sanki, umut ettiklerimizin aksine
Bu gece de nöbetlerdeyim... Sanma seni bekledim
Gelmeyeceksin/ ki elin elimde değilse ben hep böyleyim…




Hatice AK


02.04.2010

HANGİSİ


Sevgi neye benzer canımın içi,

Yeni filizlenmiş dala mı,

Bir demet kır çiçeğine mi…


Sevgi, zeytin dalımıdır,

Ya da defneyaprağı,

Suya benzer mi canımın içi,

İçtikçe içilesi…


Sevgi toprak mıdır sence,

Doya doya koklanası,

Koynunda ebediyen saklanılası...


Sevgi nehir midir canımın içi,

Bütün kirlerden arınılası,

Ve huzur bulunası…


Sevgi tüm tabiattır belkide,

Bütün renkleriyle kucaklanası,

Ya hepsi ya da hiç biri…


İşte gene anlatamadım,

İş sana düştü,

Hadi canımın içi,

Sen anlat bize, bizi…
Hatice AK
01.04.2010

9 Mart 2010 Salı

Malûm'un Beyanı


Kirpiklerime asılan şelale

Akmasın diye tutmak isterken

Gülkurusu akşamlara firar eder

Geç kalınca sevmeler ne zormuş meğer

Zaman hızla akıp gidiyor biz düşünürken...




İstendiğinde sığdırır dünyaları

İstemezse almaz bir damlayı

Bile bile ısrar etmenin ne anlamı var

Öylesine coşkulu ölesiye inanmışlık

Düşlere düştü sevgi yağmurlarında ıslanmışlık...




Usanmışlıktan değil şikâyetim

Hani bekliyor ya insan

Bir harf, bir kelime, bir cümle

Her dönemeçte savrulurken bakışlar

Uzaktan gelecek yolcunun özlemiyle…




Sevmek, vazgeçememekmiş meğer

Farketmesen de, kendiliğinden gelir ayan’ı

Gidenin yerine bir yenisini almıyor yürek

Anlayacağın son söz; malûm’un beyanı…


Hatice AK

7 Mart 2010 Pazar

AYAZ


Güneş batmak üzereydi

Posta henüz ulaşmışken köye

Daha yürünecek yol vardı ya

Her şey ne kadar keyifliydi

Sen olunca sonunda…


Alı alına, mor’u moruna karışmıştı karşı tepelerin

Bizimse sırtımızdaki en ağırıydı yüklenebileceklerimizin

Sözün kısası, kış günüydü o ormanı en son gördüğüm

Alevler yutmadan önce yeşilken nazlı salkım söğüdüm…



Mersin ağaçlarına yaslanıp fotoğraf çektirmiştik

Yarı bozuk çok eski bir makineyle hatıra kalsın diye

Hiç hesapta yoktu tükeneceğimiz birer birer mazide

Yerlerinde kararmış bir kaç dal parçası kalan çalıların bile...


Giderken ayak mı sürüdün be Baba,

Yandı yok oldu, bütün ağaçların koskoca köy bile

Bir bilsen baba, bir anlatabilsem hasretimi

Hava ayaz mı ayaz, sensizlik donmaktan bin beter

Her babasız kalanı, hava böyle üşütür mü Baba...


Hatice AK

10.02.2010

6 Mart 2010 Cumartesi

AKŞAMÜSTÜ ŞİİRLERİM-6 (Vasiyet)



ay ışığını al bu gece koynuna

uyut göğsünde sevgili, öpe koklaya

tut ki öldüm, bekleme beni

dönüşüm yokmuş gibi, bir daha geri...




vasiyetimdir sevgili, tek bir karanfil,

tek bir karanfil getirsen yeter,

bilmediğim karanfil kokuna tutkunundum

habersizdim, vuslatın hiç gelmeyeceğinden...




zaman arsız, hırsız ve acımasız

her gün çalmakta ömürden

sev sevebildiğin kadar sevgili üşütme yüreğini,

düşünme arkanda kalanları aldırma;

hiç bir sevdalı ölmez kederinden...



Hatice AK

06.02.2010

BAŞKA NASIL ANLATILIR BİLMEM Kİ


Gülümsemedir esir alan yüzümü

Bir goncadır kıyamadığım koklamaya

Saçlarıma düşen kar tanesi mesela

Kayıp gitmesinden korktuğum…



Bir çağlayandır örneğin

Sesinde huzur bulduğum

Topraktır, sinesinde uzanıp durduğum

Ateştir kimi zaman, sıcağında kavrulduğum…



Neye benzetsem, nasıl söylesem

Hani çok üşümüşüm de sığınmışım gibi kollarına

Sarmıştır ya bütün varlığıyla bağrına

Bir çiçeği koklarken duyumsadıklarım…




Çokluğu azaptır çoğu zaman da, yokluğu felaketim olur,

Bazen ana kucağı gibidir şefkatiyle uyutur

Yani bu sevgi denen şey neyin nesi.?

Başka nasıl anlatılır bilmem ki…


Hatice AK

02.02.2010

EY SEVDİĞİM



Yine şu dilimin çözüldü bağı

Sen sesime ses verince bilesin

Şeker ile şerbet bal oldu ağı

Sen sesime ses verince bilesin




Ne zaman üzülsem bana güç verdin

Unuttum hepsini tasanın derdin

Kötüden sakındın kol-kanat gerdin

Huzuru dalında buldum bilesin




Özlemeden geçmez oldu bir günüm

Evvelim sen oldun bugünüm dünüm

Baharım yazımsın, sesimde ün’üm

Her anımda tek sen varsın bilesin



Sevgime sevginle karşılık verdin

Ne kaygı bıraktın ne keder verdin

Yüreğine koydun canınca sevdin

Canımdan da öte cansın bilesin


30.01.2010


Hatice AK


15 Şubat 2010 Pazartesi

HANİ MİLLETİN EFENDİSİ OLANLAR

Bilmem ki kaç modeldi Bedford marka bir kamyondu
ne üstünde çadırı ne de tutunacak istinat duvarı vardı
her sabah erkenden yola çıkılır, öbeklenirdi insanlar
belli noktalarda erkekli-kızlı kamyonu beklerlerdi…

Yollar soğuk, yollar ıssız ve yaşam biçimi olsa da acımasız
güller açardı yanaklarda, başlarda al yazmalar ayaklarda kara çizmeler
ve kat kat çoraplar. Ay ışığı fenerleriydi,
yollarını bulduklarıarada bir sebepti irkilmelerine
kurt ve çakal ulumaları…

zordu yaşam anlayacağınız, onların mücadelesi daha doğmadan başlar
anaları da bilmez ehli-keyif nedir, yerilmezdi aşlar,
erik istemezdi canlarınaz da edemezlerdi erlerine,
görevleriydi her yükü taşımakkarnı sıpadan,
sırtı da sopadan mahrum edilmez di ya ne büyük lütuftu hani…

Ya babalar; babalarımız…!
filtreli sigaralardı en büyük lüksleri, kıymazlardı ya içmeye
tabakalara doldururlardı Tekel fabrikalarında paketlenmiş tütünleri
birde kendi emekleriyle ve jandarmadan gizli yetiştirdikleri kaçakları
sararlardı üzeri Arap harfleriyle yazılı kâğıtlara,
dumanı dersenizvapurları kıskandırır yoğunlukta...

kimi beyinden yoksunların yaktıkları ormanlar sil baştan dikilecektir de
her birine zimmetlidir eşek yüküne eş çam fidanlarıyla dolu tahta sandıklar
bir düzen içinde, özenle ekerler fidanları, orman ve yeşille büyüdüklerin
denfazla cazip değildir ya, okul masraflarına bir nebze olsun katkıları…

orman idaresinden alacakları üç beş kuruş
çok paradır aslında yokluk içinde olanlara
düşerler yollara yarı uykulu ay ayazında
ırgattır onlar, köylüdür, bilirsiniz işte
hani milletin efendisi olanlar…
Hatice AK
29.01.2010

22 Ocak 2010 Cuma

YOKTUN






Sabah güneşi;
Gözlerimin içine doğdu
Mutlu oldum…

***

Belki;
Gelirsin diye bekledim
Yoktun…

***

Gülüşünle;
Dudak kıvrımlarımda düş,
Gönül köşkümde gözyaşı oldun…

***

Mazeretim yok;
Bütün sonuçlardan
Ben sorumluyum…

***

Ne var ki seni;
Her zamankinden
Çok özlüyorum…

***

Gitme;
Deseydin, diyebilseydin
Yargılamak yerine
İnan gitmezdim, gidemezdim...

***

Ayrılıklar;
Küçük duyguları unutturur
Büyüklerini kuvvetlendirirmiş...

***

Şimdi;
Ektiğimiz umut çiçeklerimizin
Açmasını bekliyorum...

Hatice AK
20.01.2010

20 Ocak 2010 Çarşamba

ÜŞÜYORUM


Sokak lambaları hızlı adımlarla geçip gitti önümden
Bir bilinmeze yol alıyorduk, aklımdaki sorularla ben
Hangi istasyonda duracaktı sancılarımız
Hangi rıhtım intiharımıza sahne olacaktı
Ve kalmış mıydı koylarına sığınacak emin bir liman…



Oysa dün;
Ne güzellikler yaşanmıştı bu gezegenden geçerken
Yarının neler getireceği nasıl bilinirdi ki şimdiden
Badem ağaçları yine açmış çiçeklerini erkenden
Bir gün güneş görmekle yetindi sonunu hiç düşünmeden…



Şimal yıldızımıydı el sallayan gökyüzünden
Neredesin, bak en kötü hallerimdeyim yine ben
Bu uyku da neyin nesi, nedir böylesine başımı döndüren
Belki de fırtınalardan arta kalan bir yürekti
Tutunamayıp dallarına yüzüstü yere düşen, ellerin ellerimdeyken…



Buz tutmuş bedenim, çok üşüyorum
Ayağa kalkmaya çalıştıkça hızla yere düşüyorum
Nedir bu kalabalık, neden toplanmış bu insanlar
Bu örtüyü örten kim üzerime, burası neden bu denli dar
Tabutta taşınan ben miyim, yoksa tanımadığım biri mi var…

Hatice AK
19.01.2010

16 Ocak 2010 Cumartesi

GÖNLÜME NASİHAT




Dinler isen nasihattir bu sözüm

Fazla havalanma inersin gönül

Dünya ölümlüdür, sakın kalp kırma

Dört kollu tabuta binersin gönül



Fazla yüz göz olup, kırılma fazla

Hiç görülmemiş ki yetinen azla

Ömrün geçirmişsen, nazla niyazla

Ben ne yaptım diye sorarsın gönül



Dostluk bir ateştir, zordur tutması

Birlik olup bir yürekte atması

Dil yarasından da olsa gitmesi

Sen kendi yaranı sararsın gönül


İnsanı kazanmak, mert yürek ister

Allı pullu sözler, istemez astar

Erdemli biriysen sakınma göster

Hata kimde diye ararsın gönül



Ne sen efendisin ne ben köleyim

Hataları affet âlim bileyim

Durul artık yeter kurban olayım

Coşkun akıp durma yanarsın gönül



Hatice Ak

09.01.2010